Blogumu actıgım gunden berı yazmayı en cok ıstedıgım, bugunun gelmesını heyecanla bekledıgım tek yer:) Thassos ile karşınızdayım:)
“Orası da neresi yahu?” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de ilk okuduğumda “Aa ne ilginç! Yunanistan’da böyle bir ada mı varmış, hem de bize bu kadar yakınmış hmm..” diye gerçirmiştim içimden 🙂 Bir dergide gördüğüm bir kaç resim ve okuduğum ufacık bir paragrafla kalbimi kazandı bu yabancı ada.. Türkler arasında çoğunlukla Taşöz veya Tasos olarak biliniyor..
Tam da yaklaşan Ramazan Bayramı tatili için değişik nerelere gidebiliriz diye düşünürken karşımıza çıkmış olması büyük bir süpriz oldu. Malum Yunanistan Schengen üyesi, neyseki hazır ve nazır bir vizemiz vardı. Sınır ötesi araba yolculuğu yapmak, ikimizinde hayaliydi, bu nedenle ilk işim sınırdan arabayla yolculuk edebilmek için gerekli olanları öğrenmek oldu.
Bir kaç blog karıştırarak istediğim soruların cevabını hemen edindim. Yolculuktan önce ilk istikamet Turing oldu. Pıtırcan merkezi Seyrantepe de olan “Turing ve Otomobil Kurumu“na giderek bir kaç saat içinde gerekli tüm işlemleri halletti. Yunan sınırından arabanızla geçmek istiyorsanız, ihtiyacınız olanlar: 1. Uluslararası Ehliyet 2. Uluslararası Trafik Sigortası ( Yeşil Sigorta veya Greencard olarak da biliniyor). Turing en az 1 yıllık uluslararası ehliyet ve minimum 15 günden başlayan seyahat sigortasını bir kaç saat içinde hazırlayıp teslim ediyor.
Bir yandan Pıtırcan bu belgeleri hazırlarken, ben de sınırdan sonrak ulaşım, aday varış ve konaklama detaylarına verdim kendimi.
Sınırdan geçtikten sonra adaya geçebileceğiniz iki feribot iskelesi var.
Bunlardan ilki “Keramoti”, sınırdan mesafesi yaklaşık 1,5 saat, diğeri ise Kavala’da bulunuyor, buraya ulaşmak ise yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Biz tercihimizi Keramoti’den yana kullanıp “Thassos Ferries” web sitesinden yolculuk tarihimize uygun feribot saatlerini öğrendik ve buna göre bir yolculuk planı çıkardık. Size de bizim gibi bayramda gidecekseniz, sınırlarda oluşabilecek yoğunluğu hesaba katarak plan yapmanızı öneririm, çünkü sınırda bekleme süreniz min 1 – max sonsuz saat arasında değişebilir, ve bu yüzden feribot saatlerini de kaçırabilirsiniz.
Dediğim gibi bu seyahati planlayana kadar bu adanın ne kadar populer ve Türkler tarafından tercih edilen bir tatil beldesi olduğu konusunda hiç bir fikrim yoktu. İlk şoku otel bulmakta yaşadığım güçlükle , ikincisini ise sınırdan geçtikten sonra saydığımız Tük plaka sayısının çokluğu ve feribot kuyruğundaki Türk nufüsu sayısıyla yaşadığımızı söyleyebilirim:)
Otel konusunda her zamanki gibi “booking. com“dan faydalandım. Otelleri araştırdıkça, yazılan yorumlardan Türkler tarafından ne kadar çok ziyaret edildiğini ve beğenildiğini anlamak mümkün:) Yer bulmakta ise oldukça zorlandığımı söylemiştim.
4 gün için planladığımız tatilimizin ilk iki gecesi için “Hotel Kamari Beach” isimli küçük butik bir otel de yer ayırttım. Adadan memnun kalma derecemize ve yer değiştirme arzumuza göre başka bir otele geçeceğimizi varsayarak başka bir rezervasyon yapmadan yola koyulduk.
Otel check in saati 13:00 olduğu için 12’de adaya varacak şekilde bir planlama yaptık. Bu durumda 45 dakika sürecek olan feribot yolculuğu için öğleden önce 10-11 civarinda feribota binmek üzere hazırlandık. Normal şartlarda İstanbuldan yola çıkıp Yunanistan’ın İpsala Sınır Kapısına ulaşmanız 3 saat kadar sürüyor. Burdan da feribota ulaşmanız en fazla 1,5 saat dersek, toplam yolculuk süreniz 4,5-5 saat civarında. Sınırda bekleme için de en az 1 saat koyarsanız, İstanbul’dan sabaha karşı 4-5 gibi çıktığınızda bir aksilik olmaz ise belirttiğim feribot saatlerini yakalamanız mümkün, yakalayamazsanız da üzülmeyin genel de 30-45 dakika da bir feribot var.
Teyzemlerin Saroz- Erikli’de yazlığı olması bizim için bir avantaj oldu, yolun bizi yormasına izin vermedik, ve akşam üzeri yola çıkıp gecelemeyi onlarda yaptıktan sonra sabah 7 gibi uyanıp 1 saatlik bir yolculukla sınıra geldik.
Sınırda beklediğimiz kadar büyük bir yoğunluk yoktu, önce Türk tarafında tüm evraklarımız kontrol edildi, yurt dışı çıkış harçlarımızın eksik olduğunu fark ettiler, ama neyseki tüm eksikleri hatta beraberimizde getirdiğimiz belgeleri bile sınırdaki Turing şubesinden yaptırmak mümkün.
Tabi burda biraz daha uzun sürebilir, önceden yaptırıp gelmek tamamen sizin insiyatifine kalmış.
İki dakikada eksik harçları tamamlayarak Türkiye sınırından geçtik:)
Yunan sınırına kadar uzanan uzun ince bir köprü üzerinden geçerken, kendimizi sevgili Kemal Sunal’ın Tosun Paşa filmindeki gibi hissettik:) Çok geniş yeşil bir vahayı aşıyorduk:) Tellioğulları ile Seferoğlular’ının arasında kalmış Yeşil Vadi:) Tek farkı yol boyunca uzanan çok sayıdaki tırlar:) Bunları sırayla aşıp Yunan sınırına vardığımızda 10. araba olarak sıraya girdik. Sıranın bize gelmesi yaklaşık 30 dakikayı buldu. Yunan memurlar belgeleri ve pasaportları kontrol edip, arabamızı ve bizi kısa biz göz taramasından geçirdikten sonra gayet sıcak bir şekilde yolu açıp iyi yolculuklar diledirler. Sınırdan geçtiğimiz anda çok kaliteli bir otobana bağlandık. Keramoti’ye kadar yol o kadar rahat ki, inanın feribot iskelesine ulaşmak İstanbul’da semt değiştirmekten daha kolaydı 🙂
Keramoti küçük bir sahil kasabası, feribotu beklerken, bizim ege’dekilere benzer bir sokaka kahvesinde oturup börek yiyip, çay içtik.
Hiç ama hiç yabancı gibi hissettiğimizi söyleyemem, çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yer de Türkler vardı:)
Şöför dışındaki yolcular feribota yaya olarak binmek zorundalar. O nedenle feribota binerken arabadan indim ve kenarda Pıtırcan’ı bekledim.
Feribota geçince hem sıcaklıktan hem de çevreyi rahat izleyebilmek açısından en üstteki terasa yerleşip feribotun yavaşça adaya yaklaşmasını bekledik.
Tahminimizden büyük bir adaydı Thassos, ve kilometrelerce uzağımızdan bile belli olacak kadar yeşil..
Keramoti feribotları adanın Limenas isimli limanına yanaşıyor. Burası aynı zamanda Thassos Town olarak geçen adanın merkezi. Burdan indiğimizde ilk işimiz bir ada haritası edinmek oldu. Ek olarak google map’i de açıp iskeleden sonra hemen sağdan devam ederek adayı çevreleyen yola girdik. Adanın toplam çevresi 100 km’den az. Bizim kalacağımız ilk bölge “Potos” bölgesiydi. Adanın Güney batısına doğru ilerlemeye başladık. Otelimize giderken geçtiğimiz yollar, koylar, minik köyler kelimelerle ifade edemeyeceğimiz kadar güzel ve huzur vericiydi.
Otele varmamız yaklaşık 30 dakika sürdü. “Hotel Kamari Beach” Potos sahilinin en sonunda yer alan, kendine ait küçük bir havuzu olan , denize sıfır küçük butik bir otel. Üzülerek söylemek isterimki otelin personeli, otelin tüm güzelliğini ve odalarının kalitesini gölgeleyebilecek kadar olumsuz ve keyifsizdi. Yine de onları minimum derecede göreceğinizi düşünerek bu oteli seçmenizi tavsiye debilirim, konumu ve adanın güneyinde yer alması nedeniyle gerçekten vereceğiniz paraya değecek bir otel. Kahvaltısı oldukça zayıf olmasına rağmen odaları oldukça bakımlı ve modern, denizi ve kumsalı harika.
Otel müşterileri için şezlonglar ücretsiz.
Otelin en çok sevdiğim yönü sakinliği, akşam üzeri havuz kenarındaki şezlonga uzanıp kitabımı okurken yudumladığım türk kahvesinin ( onlar her ne kadar greek coffee deseler de, bal gibi tük kahvesi işte:) keyfini hiç bir yerde almamıştım doğrusu:)
İlk gün odaya yerleşip soluğu kumsalda aldık tabiki:)
Beyaz kumla bezenmiş harika bir kumsal, pırıl pırıl turkuaz bir su, harika bir güneş ve tatlı bir serinlik yaratan rüzgarla günümüzü geçirdik. Kumsalda öğlen yemeği için değerlendirilebilecek bir çok cafe mevcut. İlk açlığımızı ise, malzemelerinin alası bizde olmasına rağmen evde deneyip bir türlü aynı tadı yakalayamadığımız, greek salad, patates ve bira ile bastırdık, yanında ikram edilen tatlı ve meyveler de bizi çok mutlu etti doğrusu:)
İlk akşam yemeği için tercihimizi otelden fazla uzaklaşmamak adına Potos sahilinden yana kullandık. Potos’un içinde arabamızı ana caddeye bırakarak çarşının içinden sahile indik.
Sahil diyorum çünkü buradaki yunan tavernaları kumsalın hemen üstüne kurulmuş, yani gündüz buralarda güneşlenip, bir şeyler içmek ve yemek mümkün, akşamları da tam tersi yemekten sonra sahile geçip oturmanız, müthiş keyifli. Bir çok lokanta yanyana sıralanmış olduğu için seçmek oldukça güç:) Ama emin olun hepsi birbirinden güzel, leziz yemekleri barındırıyor, hiç biri boş değil, tıklım tıklım dolu. Biz masaları direkt kumun üzerinde olan “Poseidon”u seçtikten sonra mükellef bir balık sofrası yarattık kendimize. İnanılmaz boyutlarda gelen jumbo karades, kalamar, ahtapot ızgaraların lezzetlerini tariflemem mümkün değil:) Yanında uzo almak sizin tercihiniz tabi ama adanın kendine has çok başarılı şarapları da var, bence bunları da deneyin:)
Bu müthiş ziyafetin ardından, Potos’a ait minik çarşıyı gezebilirsiniz. Küçük ege kasabalarını andırdığı için ve turist nüfusunun yarısından çoğunu Türkler oluşturduğundan zaten hiç yabancılık çekmezseniz:) Fiyatlar İstanbul, Çeşme, Ayvalık gibi turistik mekanlara karşılaştırılamayacak kadar uygun. Örnek olması açısından veriyorum, akşam yemekleri için mükellef balık sofralarına ödediğimiz en yüksek ücret 40 euro. Resimlerden de görebileceğiniz gibi, porsiyonların büyüklüğünü ve lezzetlerini anlatmak için kelimeler bile bulamıyorum 🙂
Sadece balık ve türevlerini yemek için bile Thassos’a defalarca gelinebilir. Bakalım ikinci günde bizi neler bekliyor:)
Sevgiler,
Pinkkleo